Yaşam Döngüsü, Yaşam Söngüsü


Yaşam Döngüsü, Yaşam Söngüsü       İlk cemre düştü...havaya! Ölü sandığımız her şey yeniden canlanmaya başladı. Ağaçtaki tomurcuğu görebilmek için ona iyice bakmak gerekse de, dalında patlayıvermiş bir kaç çiçek, baharın gelişini erkenden müjdeliyor bize. Bedenimi ve benliğimi harekete geçirmek için kendime ayırdığım bir saatlik zaman diliminde adımlarımı saymaya başlıyorum. İki elimin on parmağını kullanıyor ve her yüz adımda bir parmağımı avucumu içine doğru kapatıyorum. Böylece ufak bir hesapla toplam kaç adım yürümüş olduğumu bilebileceğim. 

       Adımlarım  aynı hızda. Kalbimin ritmi de ona ayak uydurmuş, bedenim, beynim, kalbim ve ruhum birlikte yürüyoruz. ...78, 79, 80, ..., 96, 97, 98, 99, 100. Bir bütün olduğumuzu hissettiğimiz ender zamanlardan biri. Hatta uzun zamandır o kadar ender ki, ne yapacağımızı tam da bilemiyoruz, sadece yürüyor, sayıyor ve bakıyoruz...bedenim, beynim, kalbim ve ruhum.


       Dört yüzü geçip beş yüzlere devam ederken önümde bebek arabasını iten anneyi fark ediyorum. Kendimi hatırlıyorum. Anne olduğumu, kızımı ve oğlumu. Sonra bir daha bakıyorum ve seviyorum, önümdeki kadını, bebek arabasını, muhtemelen arabada bulunan çocuğu ve anneliğimi. Onları görmekten, bunları düşünmekden mutluluk duyuyorum. Çünkü ben hayatta en çok anne olmayı sevdim.


       Derken kadın birden bire duruyor. 20 m kadar ilerideler. Kadın eğilmiş bebek arabasına bir şeyler söylüyor. Yaklaştıkça fark ediyorum ki, bir şeyler söylemiyor, bir şeyler BAĞIRIYOR! Parmağı havada tehditler savuruyor. Bir daha gezmeye getirmeyecekmiş, bu gün bir daha hiç bir şey yapmayacakmış! Arabayı iterek yürümeye devam ediyor.  "Herhalde çok genç anne..." diyorum kendi kendime. Yanlarından geçerken önce anneye, sonra çocuğa bakıyorum. Anne gayet yetişkin. Çocuk iki yaşlarında, erkek. Nasıl güzeller! 


       Ben yanlarından geçer geçmez anne tekrar durup, bağırmaya devam ediyor. "Arkadaşlarına nasıl davranman gerektiğini öğ-re-ne-cek-sin! O çocuğa bunu nasıl yaparsın?!" Yavrum! Nasıl masum bakıyor annesine! Hem "ben ne yaptım ki?" hem de "suçluyum anne, affet!" der gibi. Hayatta en çok güvendiği varlıktan öyle korkuyor ki!... Aynı anda da bir şeyler demeye çalışıyor, ama anne delirmiş gibi! 


       “En kötü ne yapmış olabilir ki?! En fazla itiklemiştir.” diye düşünüyorum. Bir şeyler demek istiyorum, ama ne denebilir ki? "Çok gerginsin belli... Gel şöyle biraz oturup konuşalım... Sakinleş... Neler geçti başından... Eşin mi anlamadı seni? Neye üzgünsün, öfkelisin bu kadar?.. Çocuğunu sevmiyor olamazsın. Hiç bir anne çocuğuna bunu yapmak istemez. Gel içindeki acıyı dindirelim." diyesim geliyor. Ama diyemiyorum. Yürümeye devam ederken dönüp yine bakıyorum. Yoklar. 


       Bütünlüğümüz bozuluyor. Bedenim, beynim, kalbim ve ruhum bu kez yan yana yürüyoruz. Ama el ele. Üzgün. Ne yapmalı? Dua edip duruyorum: "Allah'ım, bu anneyi iyileştir! Yavruyu iyileştir! Acılarını ve öfkesini dindir! Kalbine merhamet ve şefkat ver! Biz insanları iyileştir! Bizi evlatlarımıza ve birbirimize karşı merhametli kıl ya Rab'bim!" 


       Derken...gözlerimden damlayıp yanağımı ıslatmış tuzlu iki su damlasını fark ediyorum. Nedense yalnızca birini siliveriyorum. Aynı anda anneyi iyileşmiş, çocuğu korkuları geçmiş olarak birbirine sarılırken hayal ediyorum uzun süre. 


Amin!


Sema BİLGİN

Yorumlar

Popüler Yayınlar